Makale
Bir zamanlar Türkiye’de...
OEYTS; “Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo”nun kısaltması.
Her ÅŸey 12 Aralık 2002 günü Birinci Ordu Komutanlığı’nın, Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na Mart ayında yapacağı Plan Semineri’nde “Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo”yu oynayacağını bildirmesiyle baÅŸladı.
Birinci Ordu’nun aynı zamanda altındaki tümen ve tugaylara gönderdiÄŸi emrine OEYTS ile birlikte “Genel Politik Durum” baÅŸlıklı baÅŸka bir yazı daha eklenmiÅŸti.
14 yıl önceki Türkiye, ordunun “Genel Politik Durum” baÅŸlıklı belgeleri olmasını kimsenin tuhaf bulmayacağı bir Türkiye’ydi.
Özellikle de 3 Kasım 2002’den sonra...
Genel politik durum şöyleydi:
“Yıl 2002. Yaz sonu Ankara (...)
AK Parti'nin seçimlerde alacağı olası oy miktarını konuşmaya devam ederken (...) Hüseyin Çelik araya girdi. 'İsmet Bey' dedi, 'ben size bir şey soracağım. Biz seçimi kazanırız da asker bize iktidarı verir mi?'
Masada sessizlik oldu. Erdoğan dahil herkes benim ağzıma bakıyordu. Sanki bu konuda tek yetkili kişi benmişim, ben dersem çıkacakmış gibi..." (İsmet Berkan/ Asker Bize İktidarı Verir mi?)
Asker AK Parti’ye iktidarı vermiÅŸti ama teyakkuz ve takip devam ediyordu.
(Balyoz Davası’nın 55. Celsesinde yargılanan subaylardan biri Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın 31 Ocak 2003-20 Åžubat 2003 tarihleri arasını kapsayan Durum DeÄŸerlendirme raporunu mahkeme heyetine okumuÅŸtu. Raporun D fırkası şöyleydi:
“D.) KadrolaÅŸma. 1.) AKP Hükümetinin hazırladığı valiler kararnamesinin CumhurbaÅŸkanı tarafından 31 Ocak 2003 tarihinde onaylandığı, kararname ile 58 il’e vali ataması yapıldığı, 30 valinin de merkeze alındığı, kararnamenin CumhurbaÅŸkanının çekinceleri doÄŸrultusunda hazırlandığının basında yazıldığı, ayrıntılı listenin ekte sunulduÄŸu.
Meclis BaÅŸkanı Bülent Arınç’ın Genelkurmay BaÅŸkanı ve kuvvet komutanlarına yaptığı ziyaretin ardından yakın çevresine yaptığı deÄŸerlendirmede onları ilk defa bu kadar yakından tanıdım, çok mutlu oldum... dediÄŸi”)
Benzer bir siyasi rapor Birinci Ordu’nun yapacağı plan seminerinden bir gün önce 4 Mart 2003 günü 1. Ordu İstihbarat BaÅŸkanı kurmay albay tarafından gizli ve kiÅŸiye özel olarak Harekât BaÅŸkanlığı’na ÅŸu ön yazıyla gönderilmiÅŸti: “Kara Kuvvetleri Komutanının yaptığı deÄŸerlendirmenin öncelikle plan seminerine katılacaklar olmak üzere BaÅŸkan, Pl./Pl.EÄŸt.Åž.Md seviyesindekilerce okumasına.”
Raporda ErdoÄŸan’ın siyasi yasağını kaldırmaya çalıştığından, irticai kadrolaÅŸmadan bahsediliyor ve şöyle deniyordu:
“AKP’nin, TBMM’de yapılan oylamayla, halkı Müslüman olan Irak’a karşı muhtemel bir harekâtta kullanılmak üzere Türkiye’deki üslerin modernizasyonu için ABD’ye izin vermesi ile; ABD ve müttefiklerinin desteÄŸini alacağı, partinin buna ihtiyacının olduÄŸu çünkü Refahyol deneyiminden sonra kendilerini güvende hissetmediÄŸi, iç politikada TSK engelini aÅŸmada Batı ile iÅŸbirliÄŸinin gerektiÄŸine inandığı.”
Türkiye’nin ABD’nin Irak iÅŸgalinde kapı olup olmayacağının konuÅŸulduÄŸu günlerdi. Gündemin Irak olduÄŸu böyle bir konjonktürde Birinci Ordu’dan gelen iç güvenlik ağırlıklı plan semineri talebine dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman olumsuz yanıt vermiÅŸti:
“Aralık ayında Kurmay BaÅŸkanım Org. İlker BaÅŸbuÄŸ tarafından 1. Ordu Komutanlığı’nca Tatbikat Programı (TATPROG)’da emredilen EGEMEN Planı yerine EMASYA Planı’nın oynanmasını teklif ettiÄŸi ÅŸifahen arz edildi. Ben bu öneriyi uygun görmediÄŸimi ve TATPROG’daki konunun uygulanmasını emrettim” (Aytaç Yalman/ Zorlu Yılların Sessiz Tanığı- Cilt-2 s.309)
Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay BaÅŸkanı İlker BaÅŸbuÄŸ imzasıyla emir 3 Ocak 2003 günü Birinci Ordu Komutanlığı’na ulaÅŸtırıldı. Emirde seminerde daha önce kararlaÅŸtırılan EGEMEN Planı’nı oynanması, ‘Teklif edilen ‘Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo”nunsa seminerden sonraki baÅŸka bir tarihte yapılması’ isteniyordu.
Daha Seminer yapılmadan Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman ile Birinci Ordu Komutanı Çetin Doğan arasında seminerin içeriğiyle ilgili gerilim yaşanmıştı.
Birinci Ordu’da görevli TuÄŸgeneral Süha Tanyeri, savcılıkta verdiÄŸi ifadesinde Çetin DoÄŸan’ın iç tehdidi görüşme ısrarını şöyle anlattı:
“Biz bunu bu ÅŸekilde oynayacağız’ dedi. Normal ÅŸartlar altında üst komutanlığın talimatlarına aykırı davranması askerî hiyerarÅŸiye uygun deÄŸildir, ancak komutanın kendi kiÅŸiliÄŸi ve takdiri bu konuda karar almasına neden olmuÅŸ olabilir. Bunu ben bilemem.”
Birinci Ordu’daki subaylar Kara Kuvvetleri’nden gelen emirle komutanlarının emri arasında kalmıştı. Buldukları ara formülü yine Tanyeri’nin iddianamelerdeki ifadesinden okuyalım:
“..ast birliklere ‘Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo’nun oynanacağına dair bir yazı, K.K.K.lığına ise bunu belirtmeyen bir Cereyan Tarzı Planı göndermek üzere baÅŸka bir yazı hazırlandığını, Ordu Komutanına iki ayrı yazının arz edildiÄŸini, Ordu Komutanının bunu kabul etmediÄŸini ve tüm Birliklere aynı Cereyan Tarzı Planı’nın gönderildiÄŸini..”
31 Ocak 2003 günü Birinci Ordu Komutanlığı, Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na gönderdiÄŸi yazıda seminerde EGEMEN Planı’yla birlikte bir irticai ayaklanmanın iÅŸlendiÄŸi “Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo”nun oynanacağı tekrar bildirdi.
Bu yazıya Kara Kuvvetleri’nden herhangi bir cevap verilmemesi dikkat çekiciydi.
(“Kendisine bu yazışmalar hakkında kurmay baÅŸkanı tarafından haber verilmediÄŸini” söyleyen Aytaç Yalman ile o sırada kurmay baÅŸkanı olan İlker BaÅŸbuÄŸ ve Çetin DoÄŸan arasında seminerin içeriÄŸiyle ilgili ÅŸifahen varılan anlaÅŸmayla ilgili tartışmalar, Balyoz konusunda en baÅŸtan itibaren iyi bir gazetecilik performansı ortaya koymuÅŸ olan Sedat Ergin’in yazılarından okunabilir. http://www.hurriyet.com.tr/balyoz-13-dogan-kara-kuvvetleri-senaryoyu-biliyordu-15585779)
Seminer salonuna girmeden zirvedeki komutanları, 1 Mart tezkeresi gibi kritik günlerden geçerken karşı karşıya getiren “Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo”nun ne olduÄŸunu yine Birinci Ordu’nun 12 Aralık 2002 tarihli yazısından -özetle- okuyalım:
“ABD Yönetimi silah denetçilerinin görevini saÄŸlıklı ÅŸekilde yerine getiremediÄŸini bahane ederek Irak’a karşı harekât kararı almıştır.
ABD tarafından güvence verilmesi ve harekât sonrası oluÅŸacak durum için verilen vaatler üzerine Türkiye ABD’ye destek sözü vermiÅŸ ve Üslerini kullanıma açmıştır.
Harekât sonrasında Merkezî Irak Yönetimi devrilerek yöneticiler ülkeden kaçmış ve Yeni Irak Yönetimi kurulmuştur.
Merkezî Irak Yönetimi’nin tüm Irak’ta kontrolü saÄŸlamada yetersiz kalması üzerine; Kuzey Irak’taki Kürt Grupları bölgeye hakim olma ve Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt Devleti oluÅŸturma gayreti içerisine girmiÅŸler, Musul ve Kerkük’ü kontrol altına almışlardır.
Bölgedeki bu geliÅŸmeler üzerine KADEK (PKK) Terör Örgütü bu gruplarla anlaÅŸarak Kuzey Irak’ta bulunan TSK birliklerine yönelik eylem gerçekleÅŸtirme kararı almıştır.
Kıbrıs ile ilgili yaÅŸanan geliÅŸmeler sonucu, AB tarafından Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)’nin tam üyeliÄŸe kabulü sonrasında Ada’da gerginlik artmış, Türkiye-AB iliÅŸkileri kopma noktasına gelmiÅŸtir.
Yunanistan karasularını 12 mile çıkardığını açıklamış, bu durumun Türkiye tarafından kabul edilmemesi sonucunda oluÅŸan belirsizlik Ege Denizi ve Hava Sahası’nda her iki devletinde kendisine ait kabul ettiÄŸi alanlarda çatışmalara sebep olmuÅŸtur.
Yaşanan bu gelişmeler üzerine 02 Şubat 2003 tarihinde Kısmi Seferberlik ilan edilmiştir.
GüneydoÄŸu Anadolu’da terör olaylarının artması, KOPENHAG Zirvesi sonucunda AB ile Türkiye iliÅŸkilerinin kopma noktasına gelmesi, ABD’nin harekât öncesi verdiÄŸi sözleri tutmaması ve bu konudaki isteksizliÄŸi, irticai kesimlerin İslam Devleti kurma özlemlerini fiilen harekete geçirmiÅŸtir. Özellikle Kocaeli, Adapazarı ve İstanbul’da rejim aleyhtarı gösteriler düzenlenmeye baÅŸlanmış, çok sayıda ölü ve yaralıların olduÄŸu olaylar meydana gelmiÅŸ ve gerilim yükselmiÅŸtir.
Bakanlar Kurulu Milli Güvenlik Kurulunun tavsiyesi ile Sıkıyönetim ilan etmiÅŸ, karar Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı gün TBMM onayına sunulmuÅŸtur. TBMM’nde üye yeterli sayısına ulaşılamadığı için Sıkıyönetim kararı onaylanamamıştır.”
Aytaç Yalman anılarında 5-7 Mart 2003 tarihinde Birinci Ordu’da görüşülen bu senaryo için şöyle diyor: “Sonuç olarak benim bilgimin dışında Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryoyu (yani bir irticai kalkışmayı) merkeze alan bir seminer yapılıyor. Bırakın EMASYA’yı, sıkı yönetim faaliyetleri irdeleniyor” (Yalman, s.311)
5-7 Mart günü yapılan Seminer’deki konuÅŸmalara geçmeden son olarak Birinci Ordu Komutanı Çetin DoÄŸan’ın 20 Aralık 2002’de yaptığı ve tüm alt birimlere dağıtılan Aylık Karargâh Koordinasyon Toplantısı’ndaki konuÅŸmasına bakmalıyız. KonuÅŸma dönemin motivasyonlarını iyi anlatıyor:
“Son dönemde belli çevrelerin cesaret buldukları, bazı yerlerde gösteriler yapmaya baÅŸladıkları, özellikle belli gazetelerde çok pervasızca Silahlı Kuvvetler personeline saldırdıkları görülmektedir. ArkadaÅŸlar, Silahlı Kuvvetler olarak biz siyasetin dışındayız. Siyasetin dışında olmak Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temel ilkelerinin örselenmesine, göz ardı edilmesine göz yumarız anlamına gelmez. Türk Silahlı Kuvvetlerinin tarihî misyonu, kendisine verilen tarihî görevi, bu Devletin kurucusu olma, tarihî Kemalist çizgisini her zaman muhafaza etmek zorundadır…”
Ve 5-7 Mart tarihlerinde Birinci Ordu’nun kışlasında 26 general 121 subay ve sivillerin katılımıyla plan semineri baÅŸladı. Seminerin açılışında konuÅŸan Çetin DoÄŸan seminerin amacını anlattı:
“Bu plan çalışmasında yalnız ÅŸimdiye kadar olan plan çalışmalarının dışında belki de Türkiye’de ilk defa ordu çapında bizim planlarımız içerisinde yer almakla beraber ikinci plana ittiÄŸimiz aslında günümüzdeki geliÅŸmeleri dikkate aldığımız zaman birinci öncelikli ele almamız gereken iç tehdidi bu seminerde öne alıyoruz.”
Bu “iç tehdit nedir”, onu da Çetin DoÄŸan’ın kapanış konuÅŸmasından öğrenelim:
“ArkadaÅŸlar bu plan seminerini, 1. konjonktürel geliÅŸmelere göre dikkatlerimizi nerelerde yoÄŸunlaÅŸtırmamız gerektiÄŸini ortaya koymak için yaptığımı herhalde hepiniz anlamışsınızdır. Yani buradaki Yunanistan meselesi tali bir meseledir... SöylediÄŸimiz her söz, atacağımız her adım evvela laik demokratik cumhuriyetin korunması ve kollanılması, kollanması için olmalıdır. Laik demokratik cumhuriyetten daha üstün, bundan daha büyük tehlikemiz yok mevcut durum içerisinde...”
Peki, ne yapılacaktır bu büyük tehdide karşı? Yine Çetin DoÄŸan’ın seminerdeki sesinden dinleyelim:
“Evet, içteki birlik bütünlüğü nasıl saÄŸlayacağız arkadaÅŸlarımız bu konuyu iÅŸte gündeme getirdiler millî birliÄŸin ve beraberliÄŸin oluÅŸmasında evvela inandırıcı millî birliÄŸin saÄŸlayıcı bir hükümetin varlığı ile olur. Dini öne çıkartan ümmet anlayışını öne çıkartan bir anlayışla millî birliÄŸimiz hiçbir zaman saÄŸlanamaz. İnsanların dini inançları farklı farklıdır. Bu eski ümmet Osmanlı döneminde din adına, gaza yapma adına savaÅŸlar vardı eski dönemlerde bütün ulusları iÅŸte 7 yıl 40 yıl 100 yıl savaÅŸlarına falan soktular ama ÅŸimdiki dönemde ulusal çıkarlarımız ulus-devlet olmanın özelliÄŸinden dolayı ulusal birliÄŸimizde ilk Atatürk’ün o sözü ulusal birliÄŸimizi öne çıkartır. Bunun içinde her ÅŸeyden önce evet hükümetin ve meclisin kendisine çekidüzen verdirici ben onu söyleyeceÄŸim ÅŸeyde Genelkurmay BaÅŸkanına, Kuvvet komutanına diyeceÄŸim ki siz meclisi ve hükümeti uyarıcı bu gidiÅŸe dur deyici bir ültimatom verin gerekirse. Gerekirse çağırın bu iÅŸin sonu b..ktur iÅŸte sonunuz böyledir. Bu konuda gerekli tertip ve tedbirleri alın. Evvela ulusal birliÄŸimizin evvela inandırıcı bir millî mutabakat, buraya öyle yazmışım. Millî Mutabakat Hükümeti kurulması sureti ile halkın tasvip edeceÄŸi tarafsız bağımsız daha tek. EdeceÄŸi bu kadar gaile içinde ülkeyi daha sonra bütün bu gailelerden sonra seçime götürecek bir hükümetin kurulması en önemli birinci ...... (anlaşılmıyor) bu tabii, bu öngördüğümüz senaryonun içerisinde öngördüğüm bir çözüm tarzı hani bugün de gidip onu ÅŸu anda yapın diye gideceÄŸim yok yanlışta anlamayın. Bizim yaptığımız tekliflerimiz vardır. O teklifleri de ÅŸimdi sizlerle paylaÅŸmak istemem...”
Üç gün süren seminerde diğer sunumlar ve müzakerelerde gerçek isimlerin de geçtiği diyaloglardan örnekler okuyalım biraz da:
Çetin DoÄŸan: “Åžimdi toplumsal olaylarda polisin kontrol edilmesi gerekiyor tabii bu durumda. Onlarda yeni silah araç ve gereçler var. Bunları kontrol etme yahut polisi bu bölünmüş olan polisi ya etkisiz bırakma bir bölümüyle ya bir bölümünü etkimiz altına almak için bir tertip ve tedbiriniz var mı?”
Komutan 1: “Ben Ankara’da seneler önce görev yaparken Mehmet Aydın, Fehim Adak, Hasan Aksay, Necmettin Erbakan ile aynı apartmanda oturdum. Bu kiÅŸiler bu ekip iÅŸbaşına geldiÄŸi zaman bunların koruması için apartmana polisler geliyordu. Bunların hepsi masa üzerlerinde namaz kılan, takunyayla gezen apartman içinden kiÅŸilerdi. Komutanım seçimlerden sonra gazetelerde şöyle bir haber geçti kırıntı gibi bilmiyorum arkadaÅŸlardan da okuyan var mı ben okudum Tayyib’i tebriÄŸe gidenlerin arasında çok sayıda emniyet mensubunun olduÄŸuna dair şöyle bir iki haber vardı.”
Komutan 2: “37. Yansı. Komutanım harekâtın 3. Safhasında geçmiÅŸte irticai yıkıcı bölücü faaliyetlere karıştıkları tespit edilen ÅŸahıslar gözaltına alınacaktır. Gözaltına alınan ve tutuklananlar baÅŸlangıçta Üsküdar bölgesinde Burhan Felek Spor Tesisleri’nde, Ümraniye’de NetaÅŸ Misafirhanesi’nde, Kadıköy’de Fenerbahçe Stadyumu’nda toplanacak bilahare sorgulanmak üzere Ümraniye Cezaevi’ne götürülecek jandarma ve polis sorgulama timleri vasıtasıyla sorgulanacaktır.”
Komutan 3: “Tugayın sorumluluk bölgesi Maltepe, Kartal Pendik Tuzla ve Sultanbeyli ilçelerini kapsamaktadır. Tuzla Belediye BaÅŸkanı İdris Güllüce ve Sultanbeyli Belediye BaÅŸkanı Yahya Karakaya yerine tespit edilen personelle deÄŸiÅŸtirilecek.”
Çetin DoÄŸan: “Kadıköy İmam hatip Lisesi Müdürü ..... ÅŸey yok mu onları falan almıyorsun yani?” Albay: “Komutanım Kadıköy’ün sorumluluÄŸu bana sonradan verildi, ben onu ismini tam olarak alamadığım için buraya yazmadım komutanım. Normalde o da alınacak komutanım, Üsküdar ve Ümraniye’de olduÄŸu gibi.”
Komutan 4: “Bu konudaki bir baÅŸarısızlık Türk Silahlı Kuvvetleri’nin pasifize olmasına, bunun sonucu olarak da Atatürk ilke ve inkılâplarının temeli olan Türkiye Cumhuriyeti’nin ortaçaÄŸ taassubuna bürünmüş bir yapıya dönmesine sebep olacaktır. Aldığımız istihbarat ve yaptığımız deÄŸerlendirmelere göre İstanbul’da yaklaşık 200-210 bin, İzmit’te 21 bin, Adapazarı’nda 12 bin olmak üzere toplam 240-250 bin kiÅŸinin irticai ve bölücü unsurlara destek verebileceÄŸi deÄŸerlendirilmektedir. Özellikle İstanbul ve GüneydoÄŸu Anadolu bölgesindeki olaylara İsrail örneÄŸinde olduÄŸu gibi kesin süratli ve sert tedbirler alınmadığı takdirde bilhassa irticai olayların ülke geneline yayılma ihtimali mevcuttur. KurtuluÅŸ savaşından sonra olduÄŸu gibi gerekli tedbirler alınmalı ve irtica sempatizanları da asimile edilmelidir.”
Komutan 5: “Åžimdi bu ülkede gerçek vatanseverler ne yapacak yani ÅŸimdi onların karşısında bir kitle de yani onlar nasıl silahlanmışsa buna karşı bundan evvelki olduÄŸu gibi onlara karşı bir harekât icra edilince yeni bir oluÅŸum ortaya çıkacak yani. Buna silahlı kuvvetler müdahale mi edecek yoksa teÅŸvik mi edecek yani bu oluÅŸum içinde ülkenin yüzde oy potansiyeline baktığımızda ortaya çıkan irticai tablonun karşısında da yüzde 80’e yakın bir rakam var. Yani bunların da örgütlenmesi halinde, organize olması halinde, irticai unsurlara karşı yapılabilecek karşı bir harekâtın da olabileceÄŸini göz ardı etmemek lazım. 1. Tugay komutanımızın söylediÄŸi konu aslında 12 Eylül öncesinde ülke yangın yerine dönmüş her gün 50 tane insan ölüyordu. SaÄŸ sol birbirine girmiÅŸti. Ama bir 12 Eylül darbesi bütün bunların hepsini ortadan kaldırdı. O ülke sütliman haline geldi. E ÅŸimdi böyle bir tehdidin ortadan kaldırılması için fazla uÄŸraÅŸa gerek yok. Yani kuvvetleri saÄŸa sola göndermenin bana göre yapılacak en kolay harekât tarzı bir 12 Eylül gibi harekâtın baÅŸtan itibaren organize edilmek suretiyle bir anda söndürülmesi imkân saÄŸlar diye düşünüyorum. Burada tabii, burada söylemek istemedik ama sonunda bunu vurgulamaya çalışıyoruz. Bundan sonraki konuÅŸmalarda da dikkate alın...
Çetin DoÄŸan: Bunu gözlemciler daha iyi bilir. (Gülerek) Adam Cumartesi de devam etti diyebilirsiniz rahatlıkla. Devam etti, bırakmadı, adam ihtilal planlıyor dersiniz. En iyi söyleyeceÄŸiniz, korkutun, Adam çok tehlikeli efendin. Adamın sapı solu yok. Bakın tanklarımın menzili İstanbul’a kadar yetiÅŸiyor, arkadaÅŸlar söylüyor. Ona göre ha.”
Üç gün süren semineri Genelkurmay’dan 5, Kara Kuvvetlerinden 7, Hava Kuvvetlerinden 1 gözlemci izledi. Genelkurmay gözlemcisinin seminerdeki faaliyetle ilgili 4 sayfalık olumlu raporu dönemin Genelkurmay İkinci BaÅŸkanı YaÅŸar Büyükanıt imzasıyla Genelkurmay BaÅŸkanı Hilmi Özkök’e sunuldu. Ama diÄŸer raporlar dava sürecinde dahi bulunamadı.
Kara Kuvvetleri adına semineri izleyen gözlemcilerinin başında TuÄŸgeneral Tevfik Özkılıç vardı. Daha sonra gözlemci olarak geldiÄŸi seminer yüzünden sanık da olacak Özkılıç, seminerle ilgili komutanı AytaÅŸ Yalman’a bilgi vermiÅŸti:
“Özkılıç tarafından tatbikatın verdiÄŸim direktife aykırı bir ÅŸekilde yapıldığının bildirilmesinden sonra, zamanın Genelkurmay BaÅŸkanı Hilmi Özkök de aynı gün tatbikatta yapılan konuÅŸmaların emirlere aykırı olarak kayda alındığını ve bu kayıtların bir ÅŸekilde Ordu Karargahı’ndan sızdırılarak BaÅŸbakan’a intikal ettirildiÄŸini bildirdi” (Yalman, s. 312)
Hilmi Özkök’ün teyit etmediÄŸi bu görüşmeyi seminerden hemen sonra 8 veya 9 Marttarihinde yaptıklarını anlatıyor Yalman.
9 Mart 2003 günü Siirt’te yapılan seçimlerle AK Parti Genel BaÅŸkanı ErdoÄŸan Meclis’e girmiÅŸ, 14 Mart’ta kurulan hükümetle de baÅŸbakan olmuÅŸtu. Yani burada kastedilen BaÅŸbakan’ın Abdullah Gül olduÄŸunu düşünebilir.
Åžimdi, aynı konuda dönemin Genelkurmay BaÅŸkanı Hilmi Özkök’ün Balyoz davasında mahkemeye verdiÄŸi ifadede anlattıklarını okuyalım:
"Bana bir CD geldi. Kaynağını bilemediÄŸim bu CD’de amacını aÅŸmış ifadeler tespit ettim. Kara Kuvvetleri Komutanı’ndan incelemesini talep ettim." “CD, ses kaydıydı. Seminerde Çetin DoÄŸan’ın konuÅŸması olduÄŸu iddia edilen kayıtlardı. Bu CD’de amacını aÅŸan ifadeler olduÄŸunu ve incelenmesini istedim. MeÅŸru bir tarafı yok. Sıradan bir CD ama kuvvet komutanına inceleyin dedim.”
Bütün bu ifadelerin söylediÄŸi, ses kayıtları, Balyoz haberinin Taraf’ta çıkmasından 7 yıl önce, seminerin bitmesinden hemen sonra dışarıya sızdırılmıştı. Hatta Yalman’ın iddiasına göre bu kayıtlar BaÅŸbakan’a kadar ulaÅŸmıştı. Aynı iddiayı mahkeme safahatı sırasında Orgeneral Ergin Saygun da dile getirdi.
Ortada basit bir savaş oyunu olmadığı, seminerin ardından 2003 yılında yaşananlara yeniden bakınca bile anlaşılabiliyor:
“Bu geliÅŸmeler üzerine hemen İstanbul’a telefon ederek 1. Ordu Komutanı’na söz konusu tatbikatın amaçlarının geniÅŸletilerek ve yorumlanmak suretiyle icra edilmesinin uygun olmadığını söyledim ve tatbikatın kayıt altına alınmasının da emirlere aykırı bir davranış olduÄŸu yolunda kendisini ikaz ettim. Bu ses kayıtlarının tatbikattan sonra bazı makamlara ulaÅŸtığını da kendisine söyledim” (Yalman, s. 313)
Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı’nın hatıralarından sadece Çetin DoÄŸan’la konuÅŸmadığı, Birinci Ordu bünyesindeki komutanlıklar tek tek gezerek, disiplin ve itaat konularında ikazda bulunduÄŸu anlaşılıyor:
“Bütün kolordu komutanlarını İzmit’teki 15. Kolordu Karargahı’nda topladım. Kendilerini askerliÄŸin temelinin mutlak itaat olduÄŸu konularında açıklamalarda bulundum, gerekli mesajları verdim (Yalman, s.314)
Anılardaki en ilginç bölümse ÅŸurası: “Mayıs 2003’te Harp Akademileri’nde yapılan seminer bitince Genelkurmay BaÅŸkanı Özkök ‘Ben Çetin’le bir görüşmek istiyorum’ dedi. ‘Ben de geleyim’ dedim. ‘Senin gelmene gerek yok' dedi.”
O görüşmenin içeriğini hem Çetin Doğan hem de Hilmi Özkök anlattılar:
Çetin DoÄŸan: “Hilmi Özkök ile görüşme yaptım. Halil İbrahim Fırtına da vardı. Özkök bana ‘bazı kıpırdanmalar var bu nedir?’ diye sordu. Ben de bunların dedikodu olduÄŸunu, meÅŸru zeminde olduÄŸumuzu söyledim. Somut bir ÅŸey olup olmadığını sordum. ‘Yok’ dedi. O zamana kadar arkadaÅŸtık. ArkadaÅŸlığımız sona erdi.”
Hilmi Özkök: “Bu olay doÄŸrudur. KonuÅŸmalar bire bir olmayabilir. İhbar mektupları geldiÄŸini söyledim. Açıkça yüzüne karşı sordum. Kendisi de böyle ÅŸey olmadığını söyledi. Elimde meÅŸru belge olsaydı yasal iÅŸlemi yapardım. DoÄŸru yaptığımı düşünüyorum.”
Seminer sonrası yaşanan trafik sırasında Çetin Doğan bir by-pass ameliyatı oldu.
Çalkantı devam ediyordu. Hükümet bir taraftan 1 Mart tezkeresinin reddedilmesi nedeniyle ABD tarafından sıkıştırılıyor, bir taraftan da Kıbrıs ve irtica merkezli siyaset-asker gerilimleri tırmanıyordu.
23 Mayıs 2003 günü Cumhuriyet Gazetesi ünlü “Genç Subaylar Tedirgin” manÅŸetiyle çıktı.
30 Mayıs 2003 günü MİT MüsteÅŸarı Åženkal Atasagun, Ankara’daki konutunda İlhan Selçuk, Mustafa Balbay ve İbrahim Yıldız’ı ağırladı ve şöyle dedi:
“Cumhuriyet'in manÅŸeti (Genç Subaylar Rahatsız) çok etkili oldu. Bu haber baÅŸka yerde çıksa baÅŸka deÄŸerde olur, bir de sizin imzanız var... Kaynağınız ne bilmiyorum ama, önemli olmalı... EÄŸer mektuplarsa bize de geliyor. İstanbul'dan birinci ordudan geliyor. Oraya baksan birinci orduda her ÅŸey hazır, ihtilale hazırlanıyorlar.” (Balbay Günlükleri)
4 AÄŸustos 2004 günü Cumhuriyet bu kez “BaÅŸbakan uyarıldı: YAÅž’ta muhtıra gibi sözler: Laik yapının bozulmasına ordu-millet iÅŸbirliÄŸi izin vermeyecektir” manÅŸetiyle çıkmıştı.
ManÅŸete göre “muhtıra gibi” o sözleri söyleyen YAÅž’tan sonra emekli olacak Birinci Ordu Komutanı Çetin DoÄŸan’dı:
"Başbakanım, tüm yaptıklarınızı ve amacınızı bir asker olarak iyi biliyorum. TSK'nın etkinliğini ortadan kaldırmayı, TSK'yı rencide etmeyi ve yönetim biçiminde köklü değişiklikler yapmayı planlıyorsunuz. Türk halkının AB sevdasını da arkanıza alarak bu yolda gidiyorsunuz. Günü geldiğinde bu yaptıklarınızın ayırdına varacak ve bunun hesabını soracak güçler mutlaka çıkacaktır. Bu Türk halkının kendisi olacaktır. TSK, Türk halkının sahip çıktığı bir kuruluştur. Türkiye'nin laik yapısının bozulmasına izin vermeyecek güçler birlikte hareket edecektir. Gerekirse ordu-millet işbirliğiyle sonuç alınacaktır."
Yine habere göre bu sözlere destek verenlerden biri de Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman olmuştu.
İlk bölümü Yalman’ın plan semineriyle ilgili son deÄŸerlendirmesiyle bitirelim:
“Bu plan semineri, amacını ve haddini aÅŸan bir kahramanlık aracı olarak kullanılmıştır. Silahlı Kuvvetler içinde zaman zaman yaÅŸanan bir sorun olan ‘Ben daha çok vatanseverim, Cumhuriyetin deÄŸerlerini özellikle laikliÄŸi ve Atatürk’ün mirasını en iyi ben koruyabilirim’ duygusu bu plan seminerinde askerî muaÅŸeret kurallarını da hiçe sayarak uygulanmıştır. BilindiÄŸi gibi 1960’tan bu yana bu problem devam etmiÅŸtir. Ancak inanıyorum ki bu zihniyet hem ülkemize, hem de silahlı kuvvetlere çok büyük zararlar vermiÅŸtir…”
Arada demokrasinin olgunlaÅŸtığı 40 yıl olsa da 1960 darbesi sonrası yaÅŸananlarda benzer bir süreç yaÅŸandı 2003’te.
27 Mayıs sonrası gidilen 1961 seçimlerinde DP’nin devamı olan partilerin çoÄŸunluk çıkmasını hazmedemeyen ordu içinde hareketlenmeler, cuntalar ortaya çıkmıştı. Askerlerin 1962’de darbe için söz verdikleri 21 Ekim ve 9 Åžubat protokolleri de ne tesadüf İstanbul’daki Birinci Ordu’daki komutanların (baÅŸta Refik Tulga olmak üzere) toplantılarında imzalanmıştı.
Yani 3 Kasım 2002 sonrası orduda yaşananlar, o yıllarda yaşananların akrabası sayılır.
Tam bu noktada hakikatin bir yüzünün sonuna yaklaşıyoruz. Halbuki hakikatin iki yüzü var ve hakikatin sadece tek bir yüzüne bakanlar bu olayda da yine yanıldı ve yanıltıldı.
Evet, 5-7 Mart tarihli Birinci Ordu Semineri, ordu içinde bile büyük kırılmalara neden olmuş, seminerin kayıtları taa o günlerde dışarıya sızmış, soruşturmalar açılmıştı.
Olan bitenden herkes haberdardı. BaÅŸbakan ErdoÄŸan Balyoz haberlerinden sonra örneÄŸin şöyle demiÅŸti: “Bir emekli orgeneral deÄŸiÅŸik televizyon kanallarında dolaÅŸarak gazetecilerin sorularını cevaplıyor. Ortada bir gerçek var. Bir ÅŸeyler bu ülkede yapılmış, yapılmamış deÄŸil. Bazı ÅŸeyler söylenmiÅŸ ve uygulamada bazı gerçekler olmuÅŸ. EÄŸer ‘ÅŸu yoktur’ derseniz bu olmaz”
“Herkes biliyordu” listesine eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek’in günlüklerinde geçen Aytaç Yalman’ın “.. Geçen yıl eÄŸer ben ona karşı Çetin DoÄŸan ile birlikte olsaydım onu (Hilmi Özkök’ü) paramparça edeceklerdi” sözlerini de ekleyelim.
Ama ÅŸu ana kadar “Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo”nun konuÅŸuldu seminerden bahsettiÄŸimizi, Balyoz adının geçmemesi dikkatinizi çekmiÅŸtir. Çetin DoÄŸan’la o günlerde karşı karşıya gelmiÅŸ iki komutan Hilmi Özkök ve Aytaç Yalman bile bütün bunlara raÄŸmen “Balyoz” diye bir ÅŸey duymadıklarını hem mahkemede, hem de röportajlarında altını çizerek tekrarladılar.
Peki, 20 Ocak 2010 tarihinde Kadıköy’deki Taraf Gazetesi binasına gelen üç DVD ve bir cd içinde 7 yıl önce fırtınalar koparmış o seminerin kayıtları ve resmî evraklarının içine yerleÅŸtirilmiÅŸ Balyoz Darbe Planı nerden çıkmıştı?
İkisi arasında nasıl bir baÄŸ kurulmuÅŸtu? Balyoz’a kim ne demiÅŸ, Balyoz’daki sahtekârlıklar nasıl ortaya çıkarılmış, günün sonunda gazetecilerin elinde patlayacak bir haber nasıl olmuÅŸ da Yüksek Askerî Şûra’da kimin nerede oturacağını belirleyip, askerî vesayet sistemini gerileten bir sonuç ortaya çıkarabilmiÅŸti?
Hem öz eleÅŸtiri hem de bugünün bilgileri ve pozisyonlanmalarıyla ortaya çıkarılan anakronik bir davayla 2010’u yargılayan, tarihi yeniden yazmaya çalışanlara “Hepiniz ordaydınız” demek ikinci yazıya kalsın. Çıkan iddianamenin deÄŸerlendirmesi ise en son yazıya, önce herkes diyeceÄŸini desin. Her zaman böyle kimin ne olduÄŸunu gösteren turnusol kâğıtları geçmiyor insanın eline…
Henüz yorum yapılmamış.